2015
yılında kitap fuarından aldığım ve bir nedenle okumayı sürekli
ertelediğim, elime her aldığımda daha zamanı değil dediğim bu
kitap bende yeni bir düşünceye sebep oldu. Kitapları doğru
zamanda okumak gerekli . Özellikle de bu denli etkili kitaplar
içinde bulunduğumuz ruh hali ile çok farklı şekillerde
algılanabiliyor. Ertelemekle kesinlikle doğru kararı vermişim,
çünkü aldığım tarihten bir kaç ay önesine kadar olan o arada
okusaydım, içeriği çok başka bir boyutta algılayacaktım ve
etkisi farklı olacaktı.
Kitap,
yazarın evlat edinilmesinden günümüze kadar olan süreci, tüm
samimiyeti ile yazdığı, bir noktada sanki karşınızda
anlatıyormuş gibi hissetmenize neden olacak kadar doğal ve samimi
hissettiren bir çalışma.
Yazar henüz bir bebekken annesi
tarafından başka bir aileye evlatlık olarak verilir. Kendisini
evlat edinen aile aslında Paul isimli bir erkek çocuğu için
görüşmeler yapsada sonuç olarak yazarı alırlar ve bu durum üvey
anne tarafında ciddi sorunlara neden olur. Yaşamı, ölümün ön
hazırlık evresi olarak gören, oldukça dindar, eve dini kitaplar
dışında kitap girmesine hatta okunmasına bile izin vermeyen, aksi
durumda bulduğu kitapları yakmaktan çekinmeyen, gerçek anlamda
ciddi psikolojik sorunları olan bir anne. Ve bu annenin
söylediklerini yapmakla yükümkü gibi davranan bir baba. Evlatlık
olduğu her defasında “yanlış beşik” deyimiyle dile
getirilen, her gece incilden alıntılar okunarak büyütülen, bir
dönem eşcinselliği yüzünden içinde şeytan olduğu iddiası ile
kilisede çeşitli işkencelere maruz kalan, annesinin kendisini
dövmek istemediği için kemer, sopa ya da hangi yöntemse
belirleyip babasına dövdürdüğü ve bir erkek çocuğu gibi
yetişen Jeanette Winterson. Bu süreçlerin üzerine birde eşcinsel
olduğu gerçeği ile başedemeyen annesi ile 16 yaşında yolunu
ayırır. Bir süre bir karavanda, bir süre bir arabada yaşar ve
okula devam eder. Bu arada, tüm bu olumsuzluklardan kaçma yöntemi
ise kitaplara sığınmaktır. Yaşadığı yerde bulunan kütüphanede
alfabetik sıra ile tüm yazarların kitaplarını okumaya başlar.
Okumak ona iyi gelmektedir ve iyileştirmektedir. Bir gün oxford
edebiyat bölümüne girene kadar bu göçebe hayatı devam eder.
Sonrasında ardarda kitaplarını yayınlamaya başlar ve okuyan her
kaybolmuş ruh için ilham kaynağı olur. Ve olmaya devam
etmektedir.
Bundan
öncekileri bilmeden edindiğim bu kitabı ile tanıştım yazarla.
Diğer kitaplarını okumak ister miyim bilmiyorum, kötü olduğundan
değil aksine gerçekten o kadar iyi ifade ediyor ki yaşadıklarını.
Gerçekliğinden zerre kadar kuşku duymuyorsunuz. Ama bana yeterli
gibi hissettirdi. Kitabın başında tanıştığım ve sonunda
geldiği yeri gördüğüm kadını sevdim ben. Ve bu haliyle kalsın
istiyorumdur belki. Bazen çokta anlam aramamak lazım sanırım,
hissedilenler yüklenen anlamlardan daha derin olabiliyor ve ben bu
kitapta böyle bir ruh hali içindeydim.
Yazarın
hayata karşı duruşu, bir noktada hayatından vazgeçmesi ve sonra
bence çok daha güçlü geri dönüşü. Bunlar bir çok okuyucu
için inanıyorum ki ilham verici olacaktır. Bu kitapla ilgili
yazabileceğim çok şey var ama onun yaşamını yorumlamak doğru
gelmiyor. Kitabı sevdim, ifadelerinin gücünü sevdim, yazarın bu
kadar güçlü durabilmesini ve bunu kelimelerle bu kadar iyi ifade
edebilmesini sevdim.
Ayrıca,
kitabın ismi ilgilimi çok çekmişti, sonra arka kapaktaki kısa
yazı ile almaya karar verdim ama okumaya hazır değildim. Okumaya
başladıktan sonra kitap ismini ben çok farklı yorumlamaya
başladım. Yaşadıklarından yola çıkarak yazar tarafından
anlamlandırmaya çalıştım ve bence yaptımda. Ama bir yerde
nereden geldiğini görünce üzülmedim desem yalan olur.
Bir
çok satırın altını çizdim, bir çok yere yorumlar yazdım, bir
çok soru ekledim ya da cevaplar yazdım. Benim için bundan daha iyi
bir okuma olamazdı. Biliyorum kitap için oldukça sığ bir yorum
ama belki okuyunca birileri beni bu konuda anlayacaktır. İnsan
bazen söyleyecek şey bulamaz ya onun gibi işte...
Keyifli
okumalar...
29/09/2018
ALTINI
ÇİZDİKLERİM;
“Evimizin
ışıkları açık. Babam gece vardiyasında, dolayısıyla annem
yatabilir ama yatıp uyumuyor. Bütün gece İncil okuyacak, babam
eve dönünce beni içeri alacak, hiçbir şey söylemeyecek, annem
hiçbir şey söylemeyecek ve insanın çocuğunu bütün gece
dışarda bırakması normalmiş gibi davranacağız.”
“Evlat edinilen
çocuklar kendi kendilerini yaratırlar, buna mecburuz çünkü;
yaşamlarımızın başlangıcında bir noksanlık, bir boşluk, bir
soru işareti vardır.”
“Bir şeylerin
eksik olduğu duygusu sizi asla, hiçbir zaman terk etmez – terk
edemez, etmemeli de, çünkü bir şey gerçekten eksiktir.”
“Kapı üzerime
kilitlenip dışarıda bırakıldıysam ya da en gözde cezayı
yiyip kömürlüğe kapatılmışsam, öyküler uydurur, soğuğu ve
karanlığı unuturdum. Bunlar hayatta kalmanın yolları biliyorum
ama belki de tamamen kırıldığını, arızalandığını inkar
etmenin, yadsımanın bir yolu...”
“En tehlikeli, en
istikrarsız günlerimde bir kitap sayesinde dengemi buldum ve
kitaplar birer sal misali beni kurtardı, beni sırılsıklam,
darmadağın eden duygu gelgitlerinin üstünden aşırdı...”
Orjinal
Adı: Why Be Happy When You
Could Be Normal
Yazar
: Jeanette WINTERSON
Sayfa
Sayısı : 215
Yayınevi
: Sel Yayıncılık
Yayın
Tarihi : 2015
Çeviri
: Püren ÖZGÖREN
Tür
: Deneme
YAZAR
HAKKINDA;
1959’da
İngiltere’nin Lancashire kentinde doğdu. Halen Londra’da
yaşamakta ve hayatını yazarlıkla kazanmaktadır. İlk romanı
Oranges Are Not The Only Fruit büyük başarı kazanmış ve
sinemaya uyarlanmıştır. Öteki kitapları arasında Written On The
Body, Boating For Beginners, Sexing The Cherry (Vişnenin Cinsiyeti,
İletişim 1994) ve Art and Lies sayılabilir. The Passion (Tutku),
1987 John Llewellyn Rhys ödülünü kazanmıştır.
Devamını oku »